Authors: TANRIGÜNVERDİ, Alkım E.; GÜLEÇ, A. Enes; GÜLÇEBİ, B. Beyzanur Reuters’ın raporlarına göre, Türk katılımcıların %49’u[1] uydurma haberlerle karşılaşmakta, ve bu oranla birçok ülkeyi geride bırakmaktadır. Aynı rapora göre[2], hükümetin ana akım medya üzerindeki hakimiyeti %90 gibi aşırı seviyelere ulaşmış olup, “terör propagandası” suçlamaları veya mali zorluklar nedeniyle bağımsız gazeteciliğe yönelik baskılar, yanlış bilgilendirme ve medya polarizasyonunun yaygınlaşmasına olanak sağlayan elverişli bir ortam yaratmıştır.[3][4] Olumsuz yönde devamlı artan sayılarla birlikte, Türk Medyasının Reina Katliamı ile verdiği sınavı hatırlamanın zamanı gelmiştir.. .Ö. 1274’te Antik Mısır ile Hitit Devleti arasında gerçekleşen Kadeş Muhaberesi’ne ilişkin sahte haberler, tarihin bilinen en eski sahte haberlerindendir. Bu muharebe sırasında Hitit ajanlarının yaydığı sahte haberlere inanıp tuzağa düşen Mısır ordusu yenilgiye uğramış; ancak deniz yoluyla arkadan gelen yedek ordunun yetişmesiyle durum eşitlenmişti.[5] Dedikodunun en zehirli formunun köklü geçmişinden, Türkiye de payını almaktadır.[6] Suriyeli mültecilere yönelik mesenformasyon kampanyaları ve terör saldırıları masum insanlara zarar vermekte ve toplumsal bölünmeleri derinleştirmektedir. Haziran ayında bir sosyal medya platformunda bir gencin bir köpek yavrusunun ayağını vahşice kestiği bir video klip, hızla “Hayvanlara İşkence Eden Suriyeli Mülteci” olarak damgalandı. Pek çok haber sitesinde ve sosyal medyada yayınlanmasının ardından Türkiye’de pek çok kişi arasında nefret söylemini ve yabancı düşmanlığını (ksenofobi) tetikledi. Video geniş kitlelerce paylaşıldı, ancak videonun uydurma olduğu ve videonun aslının Türkiyeden değil Ürdünden ortaya çıktığı öğrenildi[7] Kutuplaşmanın varlığı ve medyada ve siyasette açıkça gözlenmektedir. Politik düzlemde, mesenformasyon bazı spesifik siyasi anlatıları desteklemek için sıklıkla kullanılmaktadır. Bu durum, gerçeğe dayalı söylemi ve olgusallığa dayanan haberciliği teşvik etme çabalarını baltalayarak oldukça bölünmüş bir medya ortamına yaşamak için yalnızca nefes alabildiği bir alan sağlamaktadır—bu, iktidar tarafından satın alınmış olan medya organlarının, %90’a ulaşan oranı ile beraber düşünüldüğünde, tarafsız ve filtrelenmemiş içerik hayalperest bir arzu olarak algılanmaktadır. Cemal Kaşıkçı cinayeti sırasında iktidar tarafından mevzubahis kuruluşlara sık sık bilgi ve iddialar sızdırıldı. Bu da dünyanın, onların yayınladıkları her şeye sorgulamadan inanmasıyla sonuçlandı.[8] Reuters’ın raporuna göre Türkiye’de medyadaki haberlere güvenenlerin oranı yüzde 38 ile sınırlı.[9] Sahte haberlerin günden güne daha ana akım hale gelmesi halkın medyaya olan güvenini yıprattı ve halk arasında septisizmin artmasına katkıda bulundu. Bu durum, artan polarizasyon ve demokratik normlara yönelik zorluklarla birleştiğinde, Türkiye’nin toplumsal bütünlüğüne ve demokratik süreçlerine dair ciddi tehditler oluşturmaktadır.. Örneğin, BBC’ye göre; – Gezi eylemleri sırasında protestocular hamile kadını tekmeledi, üzerine idrarını yaptı. – Amerikalı sosyal bilimci, aktivist Noam Chomsky bir gazeteye yazdığı makalede Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı övdü. – Myanmar’da nehirde yüzen Arakanlı Müslümanların şişmiş cansız bedenlerini gösteren fotoğraflar. – Türk savaş uçaklarının Suriye’deki Kürt grupları bombaladığı video görüntüleri. Türkiye’de yaygın bir şekilde paylaşılan ve gündemde uzun süre yer alıp tartışılan yukarıdaki haber başlıklarının hepsinin ortak yanı, tamamının “uydurma” olmalarıdır.[10] “Sahte Haber” kavramı, farklı dillerde sezgisel anlam karşılığını bulmaktadır. Ancak türkçedeki “Asparagas” deyimi rasyonel bir etimolojik kökene dayanmamaktadır. Latince “asparagus” kelimesinden dilimize geçtiği tahmin edilen Asparagas’ın “Uydurma haber” anlamının Hürriyet gazetesinde Yurdaer Acar ve Yener Tuğrul’un “Amerikalı kız Türk sevgilisiyle bir gecekonduda yaşıyor” başlığıyla 1963 yılında çıkan bir haberinden türediği tahmin edilmektedir.[11] Reuters’in raporuna göre ankete katılanların yüzde 49’u ‘tamamen siyasi ya da ticari nedenlerden dolayı uydurulmuş hikayelerle’ karşılaştıklarını belirtti. Türkiye bu konuda açık ara önde, zira 37 ülkenin ortalaması yüzde 26%. Bu, kutuplaşmış bir siyasi ortamı ve medya ortamını yansıtıyor olabilir ancak siyasi bölünmenin herhangi bir tarafına özgü değildir. Sol görüşlü katılımcılar %59 ile tamamen uydurma haberlere daha fazla maruz kaldıklarını bildirirken, sırasıyla %49 ve %48 oranları ile bu rakam zamanda merkez görüşlü ve ve sağ görüşlü katılımcılar için de ayrıca son derece yüksek[12] Rapora göre, Türkiye’yi sırasıla yüzde 44, 44, 43, 42, 38 ve 36 puanla Malezya, Yunanistan, Meksika, Macaristan, Romanya ve Çek Cumhuriyeti takip etti. Türk medyasında televizyon kanalları geleneksel üst düzey markalara hakim olmaya devam ediyor. FOX TV hem haftalık kullanımda hem de ana kaynak olarak hâlâ en çok tercih edilen kaynak olmayı sürdürüyor ve onu CNN Türk, NTV ve TRT takip ediyor. İlk 10 geleneksel marka arasında sadece iki gazete (Hürriyet ve Sözcü) yer alıyor. CNN Türk, Hürriyet, Mynet, NTV ve Sözcü en popüler çevrimiçi haber markalarıdır.[13] Türkiye’de sahte haber sorunu karmaşık ve çok yönlü bir sorundur. Bu durum, sosyal gerilimlerin, kutuplaşmanın ve demokratik zorlukların artmasına yol açarak, içeriğin doğruluğunu kontrol eden kuruluşların ortak bir tepki vermesini ve halk arasındaki medya okuryazarlığı seviyesinin yükselmesi yönünde baskı yapılmasını zorunlu kıldı. 2016 yılındaki İstanbul gece kulübü saldırısında, terörist olduğu iddia edilen kişilerin sahte görüntülerinin dolaşıma girmesi ve daha sonra gerçekleri doğrulayanlar tarafından çürütülmesi bu sorunu ortaya çıkardı. Dikkate değer bir ulusal mesele ve bir iletişim skandalı olarak, Reina katliamı olarak da bilinen 2016 İstanbul gece kulübü saldırısı, 31 Aralık 2016’yı 1 Ocak 2017’ye bağlayan gece meydana gelen, Hükümet’in kümülatif ihmallerinin zirve örneğidir. İstanbul’daki Reina gece kulübünde yılbaşı kutlamaları sırasında Abdulkadir Masharipov isimli terörist 39 kişiyi öldürdü, 79 kişiyi de yaraladı. Saldırının ardından çeşitli komplo teorileri ortaya çıktı. ABD büyükelçiliği, saldırıyla ilgili önceden istihbarat aldığı yönündeki söylentileri yalanlamak zorunda kaldı. 2016 yılında İstanbul’da gerçekleşen Reina Gece Kulübü saldırısının “yalan haber” boyutu, olayın ardından ortaya çıkan çeşitli komplo teorilerini içeriyor. Bazı Türk vatandaşları, gazeteciler ve Sabah gibi AKP (Ak Parti) destekçisi basın firmaları, saldırının arkasında CIA’nın da aralarında bulunduğu Batılı kurumların olduğunu öne süren teoriler öne sürdü. Ayrıca, Uygur grubu Türkistan İslam Partisi’nin (TİP) Türkiye sözcüsü olan Doğu Türkistan Bülteni Haber Ajansı, TİP’in katliama karıştığını yalanladı ve bunun yerine İstanbul’daki Uygurların haksız bir şekilde hedef alındığını iddia ederek Fethullah Gülen hareketini ve Çin’i suçladı.[14] Katliamın ardından, medyayı etkisi altına alan başlıca söylentiler dört başlık altında toplanabilir: I. Nusr-et Etiler şubesine saldırıda bulunulduğu iddiası[15] II. R.İ’nin yayınlanan fotoğrafının Reina Katiline ait olduğu iddiası.[16] III. Failin “Noel Baba” Kostümü giydiği iddiası, ve buna bağlı olarak Yeni Şafak başta olmak üzere diğer muhafazakar gazeteler tarafından yürütülen algı yönetimi kampanyası (Aynı gazete, Reina saldırısından hemen sonra farklı mecralarda pasaport görüntüleri yayınlanan Lakhe Mashrapov isimli kişinin daha önce FETÖ örgütü ile Kırgızistan arasında kuryelik yaptığı ve bundan vazgeçtiği için FETÖ tarafından hedef haline getirildiğine dayanan spekülatif iddialarda bulunmuştur.)[17] IV. Pasaport fotoğrafı paylaşılan Iakhe Mashrapov’un Reina saldırısının faili olduğu iddiası[18] Reina Katliamının ardından, fail Iakhe Mashrapov’un pasaport görüntüleri ilk kez TRT’nin uluslarası yayın yapan kuruluşu olan TRTWorld’den yayınlandı. Muhabir Sureyya Lenie